AB Parlamentosu’nun Şarj Kablosu Düzenlemesi Üzerine
Haberlerde gördüm, AB parlamentosu, şarj kablolarının standardize edilmesine dair bir karar almış. Hayatımda duyduğum en saçma kararlardan birisi bu olabilir. Hatta bu yolla gerçek sorunların görülmesini önlemeye kafa karıştırmaya çalışıyorlar diye komplo teorisi dahi uydurulabilir, bilemiyorum. Ancak saçma olduğu konusu kafamda oldukça net ve bunun neden böyle olduğunu anlatayım.
IT alanında bir yasal düzenlemeye daha doğrusu AB gibi devletler üstü otoritelerin regülasyonuna muhtaç o kadar çok konu var ki, bunları önem sırasına göre dizersek, şarj kablolarının standardizasyonu ilk ona giremez o kesin, ama ilk yüze dahi girebileceğinden şüphelerim var.
Bu alanda düzenlenmesi gereken en elzem konu kişisel verilerin korunması ve güvenliği ile ilgilidir. Aslında GDPR diye bir düzenleme çıkardılar. Elbette hiç olmamasından iyidir, en azından “unutulma hakkı” gibi bir kavramı getirmiş olmaları da güzel ancak bu yasa kişisel verilerle ilgili olarak asıl problemlerin çözümü konusunda çok zayıftır. Şu ana kadar somut etkisi de web sitelerine girerken sürekli olarak ne olduğunu dahi bilmediğimiz bir takım şeylere izin vermek oldu, insanlardan böbreklerini istetseler onaylayıp geçecekler. Özetle, AB parlamentosu gibi bürokratik bir kuruma yakışır bir bürokratik bir adım eklemek dışında somut bir etkisi olmadı.
Somut bir örnek vereyim, bugün belli başlı bütün cloud storage (bulut depolama alanı) satıcıları (iCloud/Apple, OneDrive/Microsoft, GDrive/Google) ücretli verdikleri hizmetler de dahil olmak üzere, kullanıcılarının bütün verilerini makinelerle tarayıp kullanıcıları profilliyorlar. Paralı olarak bu tarz bir hizmet satın alan bir kişinin verilerinin güvenli bir şekilde saklanması gerektiği konusunda herhangi bir düzenleme yok mesela. Bütün hepsinin sözleşmelerinde bu verilerin gerektiğinde işlenebileceğine dair kimi zaman açıktan kimi zaman dolambaçlı yollardan maddeler mevcut. Üstelik bu firmaların aynı zamanda bilgisayar ve telefon üretici olması sayesinde bu cloud (bulut) hizmetlerini kendi cihazlarında zorunlu olarak dayatmaları durumuyla da kişilerin bu cihazları kullanıp bütün özel verilerini buralara kopyalaması dışında bir seçenek bırakılmıyor. Bu kısmı ikinci bir madde olarak daha etraflıca ele alacağım ancak ücretli satılan hizmetlerde insanların verilerinin söz konusu firmalar tarafından taramaya açık olması gerçekten absürt bir durumdur.
Bunu gerçek hayattan bir örnekle açıklayacak olursak, siz evraklarınızı saklamak için bir evrak dolabı satın alıyorsunuz. Ancak size bu dolabı satan firma sözleşmesine “dolabın bir anahtarı firmada durur ve dilediği zaman oradaki evrakları inceleyebilir, kopyalayabilir” gibi bir madde ekliyor. Sonra belirli aralıklarla firmadan bir eleman bir fotokopi makinesi ile gelip evraklarınızın birer kopyasını çıkarıp götürüyor. Satın aldığınız şey sadece bir dolap ve ücret mukabili bunu satın almışsınız, neden evraklarınızı inceleme hakkı olsun? Cloud storage işi yapan firmaların dosyalarınızı taramasının bu söylediğimden hiçbir farkı yoktur. Bu konuda hiçbir gerçek düzenleme olmadığı için bildikleri gibi devam ediyorlar.
GDPR mesela bu konuda çözüm sunmaktan çok uzak, GDPR’a göre kullanıcı izin verirse bu verileri tarayabilirler. Kullanıcı silinmesini talep ederse bu verileri silerler, en azından sileceğini taahhüt ederler. Olması gereken ise gayet net bir biçimde cloud hizmeti veren firmaların verileri savcılık izni olmadan hiçbir şahsın ya da makinenin kullanımına açamayacağı, cloud hizmeti veren firmaların reklamcılık ve veri analitiği gibi konularda iş yapan firmalarla gerek sermaye gerek iş ortaklığı bakımından bir bağının olmaması, tek gelir kaynağının bu hizmet olması yönünde sınırları net anti-tröst yasaları olmalıdır.
İkinci önemli konu da az evvel kabaca değindiğimiz tekelleşme konusudur. Günümüzde tech-giant denilen firmalar var ve bunlar belirli alanlarda tekel oluşturmuş durumdadırlar, hatta bazıları tröst haline gelmiştir. Microsoft, Apple, Google, Meta (Facebook grup şirketleri), Amazon söz konusu tekelleşmiş tech-giant firmalara örnek teşkil ederler. Günümüzde bu firmaların bu tekel-tröst davranışlarını sınırlayacak herhangi bir yeni düzenleme yapılmıyor. Hatta geçtim yeni düzenlemeyi, mevcut tekel ve anti-tröst yasaları bile bir şekilde uygulanmıyor ve bu konuda bir yaptırımla karşılaşmadılar. Düşünün, Facebook, Instagram ve WhatsApp Meta isimli aynı grup şirkete ait. Zamanında Facebook diğerlerini satın alırken, bu tröstleşme girişimini engelleyecek herhangi bir adım gelmedi. Adeta bütün modern insanlığın bütün kişisel verisi, bir yere akıyor diyebiliriz. Aynı şekilde Google’ın bugün arama motoru ve onunla irtibatlı olarak web tabanlı reklamcılık alanını tamamen ele geçirmiş olması yetmiyormuş gibi, Android işletim sistemini, en büyük ilk ya da ikinci email servisi hizmetini ve yanında 50 civarında başka hizmeti daha sağlamasını durdurmaya çalışan herhangi bir yasal düzenleme de olmadı. Yani “sen arama motoru ve reklam işi yapıyorsan email firması işletemezsin” ya da “hem Facebook, hem Instagram aynı firmada olamaz” diyen bir otorite yok piyasada. Sonra da buradaki verilere dayanarak insanların satın alma davranışlarından başlayarak onların gündelik hayat pratiklerini hatta hayata dair alacakları kararları diledikleri gibi manipüle edecek veriye sahipler. Hatırlarsanız Trump’ın kazandığı seçimden tutun da Brexit’e kadar pek çok seçime/referanduma müdahale eden Cambridge Analytica diye bir firma vardı ve bunu bu verilere dayanarak. Gerçi Meta/Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg bu meseleden dolayı kongrede ifade verdi ama sonuç çıkmadı tabi. Şu da olabilir, belki de bu saydığımız devler liginin en gariban üyesi Mark olduğu için ona güçleri yetti. Bilemiyorum.
Tekelleşme kavramı teknoloji firmaları ile başlamadı elbette. Bugün tekelleşmenin gittiği yerin ne kadar kötü bir yer olduğuna dair farazi bir örnek verecek olursak, bugün Amazon ABD’de ya da İngiltere’de yaşayan birine “satmıyorum sana herhangi bir mal kardeşim” dese o şahıs alışveriş yapabilme kabiliyetini ciddi oranda kaybeder. Cadde üstü perakendeciliğin neredeyse ölme noktasına geldiği bu ülkelerde paranızla pek çok şeyi satın alamayacak hale gelirsiniz. Amazon’un kurduğu pazaryerinde küçük satıcılar olsa da onlardan çok yüklü komisyonlar alıp, üzerine onlarla rekabet eden bir yapısı var. Yani bir asır öncenin tekelleşme yasalarına göre dahi yaptıkları iş yasal değil. Bugün sadece ABD’de bir takım eyalet mahkemelerinin aldığı kararlar var o da fiyatı belirli bir değerin altına indirememekle alakalı. Onun dışında da bir yasal yaptırıma tabi değiller.
Gelgelelim, bu saçma yasanın kendini meşrulaştırmak için kullandığı “atıkları azaltma” argümanına. Günümüzde, elektronik sektöründe en çok atık üretimine neden olan şey planlı eskitmedir. Somut bir örnek verecek olursak, bir firma bir telefonu daha üretirken onun maksimum kaç yıl kullanılabileceğini de belirler. Üstelik geleneksel planlı eskitmeden farklı olarak, bunu yazılım yardımı ile çok daha kolayca yapar. Bir başka ifadeyle, bir telefonun işlemcisinde, ekranında, saklama alanında ya da diğer herhangi bir bileşeninde fiziksel olarak herhangi bir kusur yokken yazılımsal olarak bu cihaz sistematik bir biçimde düşük performans gösterecek hale getirilir (ya da yavaşlatılır diyelim) bir süre sonra da yazılım güncellemesi almaması sağlanarak çöp haline getirilir. Özetle, elinizde bütün bileşenleri çalışır durumda olmasına rağmen sizi maksimum 5 sene gibi bir sürenin sonunda yeni bir cihaz almaya mecbur ederler. Bu konuda Apple gibi büyük ve piyasadaki kaymak tabakasından olan müşteriye hitap eden bir firma dahi ceza aldı. Elbette aldıkları ceza firmanın bu yolla ettiği karın yanında ihmal edilecek bir şey ama en azından kendilerine çeki düzen verdiler, cihazların kullanım ömürlerini az bir şey daha uzattılar. Ben Android dünyasında sıkça rastlanan, Uzak Doğu orijinli saçma sapan firmaların ne kadar ileri gidebileceğini hayal dahi edemiyorum. Çalışır durumdaki telefonlarımız ve başka pek çok elektronik eşya, bir şekilde elden çıkarılarak yeniden satın alınıyor. Buradan ortaya çıkan atık, şarj girişlerinin standart olmamasından dolayı oluşan atıkla mukayese dahi edilemeyecek kadar büyüktür.
Gelgelelim, bunların imhasına. Elektronik atıklar teorik olarak geri dönüştürülebiliyor olsa da pratikte oldukça karmaşık ve maliyetli bir süreç. Ayrıca, günümüzde yaygın olarak kullanılan piller için bu durum daha da meşakkatli. Bu durumda pek çok firma, bu nesnelerin geri dönüşümü ile uğraşmak gibi bir zahmete katlanmamayı tercih ediyor ve bu atıklar da pek çok atık gibi dünyanın bir takım ülkelerine çöp olarak satılıyor.
Özetle, salt teknoloji alanındaki planlı eskitmenin çevreye verdiği zarar, ürettiği atık bu boyutlarda iken onca makam mevki, titr sahibi parlamenterler bunu görmek yerine şarj kablolarının standardize edilmesi gibi devede kulak bile olmayacak bir mesele ile uğraşıyorlar. Bu yasanın belki de asıl sebebi büyük karları önlemeden, kimsenin tekerine çomak sokmadan bir şeyler yapıyor izlenimi vermek olsa gerek.
Sonuç olursak, AB parlamentosu ya da dengi bir uluslarüstü kurum bir şeyler yapmak istiyorsa veri güvenliği ve tekelleşme başta olmak üzere bu alandaki gerçek tehlikeler için bir şeyler yapsın. Ya da o kadar çevreciyse şayet, planlı eskitmenin önüne geçecek bir şeyler yapsın.
Notlar
AB parlamentosuunun yaptığı düzenlemeye buradna ulaşabilirsiniz:
https://www.gazeteduvar.com.tr/avrupa-parlamentosundan-tek-tip-sarj-aletine-onay-haber-1561552
Apple’ın pil sahtekarlığı skandalı
https://en.wikipedia.org/wiki/Batterygate