Kaç Dünya Var?
Üçüncü dünya ülkesi ifadesi sürekli kullandığımız bir kavram olarak karşımızda duruyor. Hatta kimi zaman 3 sayısının az bulunduğu durumlarda 15. dünya ülkesi, 71. dünya ülkesi gibi sayıyı artırmak yolu ile mübalağa edildiğini de söyleyebiliriz. Ben bu konuyu merak ettim, biraz araştırdım ve kafamda oluşanları paylaşma gereği hissettim.
Bu esas olarak üç dünyalı yapı biçiminde bir sınıflandırmadan geliyor. Bu sınıflandırmanın geçmişi de NATO ve Varşova Paktı’nın var olduğu çift kutuplu dünya dönemine dayanıyor. NATO merkezli bu sınıflandırmaya göre NATO üyesi ve o eksendeki ülkeler birinci Dünya ülkeleri (Amerika, Batı ve Kuzey Avrupa, Türkiye vs.), Varşova Paktı (SSCB, Polonya, vs.) ve o eksendeki ülkeler ikinci dünya olarak kabul ediliyor. Bir de bu ikisi dışında kalan, herhangi bir uluslararası ittifaka dahil olmayan, Avrupa dışı ülkeler (Libya, Suriye, İran ile kimi Afrika ve Latin Amerika ülkeleri vs.) var ki onlar da üçüncü dünya diye kabul ediliyor.
Belirli bir ittifaka bağlı olan birinci ve ikinci dünya ülkeleri, “tahmin edilebilir” ülkeler olarak karşımıza çıkıyor. Yani, asgari bir adalet mekanizmasının işlediği, belirli uluslar arası anlaşmalarla hem halkına hem de birbirine karşı sorumlu, bir takım uluslararası yasalara tabi ülkelerden söz ediyoruz. Yani, devlet olarak başına buyruk hareket etmektense devletler üstü bir takım otoritelere bağlı yapılardan söz ediyoruz.
Tabi ki birinci ve ikinci dünya tabir edilen ülkeler arasındaki fark da ne tür bir devletler üstü ilkeye tabi olduklarına göre değişiyor ve NATO eksenli birinci dünya tabir edilen sistem, demokrasi, adalet, kapitalizm gibi konularda bir takım standartlar koyuyor. İkinci dünya da kendi içinde yine bir takım üst yasalara tabi (idi).
Günümüzde ikinci dünya kavramından söz edip edemeyeceğimiz tartışmalı, zira paktın kabul edildiği Varşova şehri bile artık Avrupa Birliği sınırları içerisinde, yani birinci dünyaya dahildir. Ancak bugünkü eski doğu bloku ülkelerinden Avrupa Birliğine girmeyenler (Rusya, Sırbistan, Belarus vs.) için 2. dünya ifadesi kullanılabilir. Zira bu ülkeler bi Ruanda ya da Afganistan değil. Ancak birinci dünya gibi de değil. Kendi içinde bir adalet mekanizması vs. işlese de bürokrasinin çürümüşlüğü, rüşvetçilik, baskıcılık vs. gibi konularda birinci dünyanın gözle görülür biçimde gerisindedir.
Ülkemize gelince, kimi zaman Türkiye için “üçüncü dünya ülkesi” ifadesinin kullanıldığına tanık oluyorum. Kavramsal olarak birinci dünya ülkesi olduğumuzu belirtmek isterim. Zira halen NATO, Avrupa Ekonomik Topluluğu vs. gibi birçok uluslar arası kuruluşa üye ve onların bir takım anlaşmalarına tabiyiz. Üstelik pratikte de bu böyledir. Ben Türkiye’yi halen “ikinci dünya olmanın sınırlarında gezen bir birinci dünya ülkesi” olarak görüyorum. Bazen beğenmediğimiz şeyler, kızdığımız şeyler olabiliyor ancak şunu unutmayın ki üçüncü dünya diye bir yer gerçekten var ve orası kesinlikle Türkiye değil.
Üçüncü dünya ülkelerinin ortak özelliği herhangi bir uluslar arası sisteme tabi olmayıp kafasına göre kararlar alıp hareket eden ülkeler olmalarıdır. Bu nedenle, genelde absürt uygulamaların üçüncü dünya ülkelerinde görülmesi normal. üçüncü dünya ülkelerinin bir diğer özelliği de yöneticilerin hesap vermemesi konusu. Adalet mekanizmasının işlemediği bu ülkeler genellikle adamın biri ya da belirli bir zümre tarafından yönetilen devlet yapılarıdır. Uluslararası ya da uluslar üstü kurumlara verilen herhangi bir hesap ya da izahat da olmadığından ötürü, bu ülkeler genellikle bir şahıs ya da bir zümre tarafından kontrol edilen ülkeler olarak karşımıza çıkıyor. Bunun doğal sonucu olarak da tahmin edilemez davranışlar sergileyen bir karaktere sahip oluyorlar ve bu bakımdan da birinci dünya ülkeleri tarafından dost ya da müttefik olarak görülmezler. Ancak, zaman zaman yönetim kadrosundaki kişiler bir şekilde ikna edilerek (ya da satın alınarak, adına ne derseniz) kısa süreli ittifaklar kurulsa da uzun vadede kimse bu ülkelerle hareket etmek istemiyor zira, en belirgin özelliklerinden biri tahmin edilemezlik. Kim tahmin edilemez birisi ile birlikte birşeyler yapmak ister ki?