mp3 Tufanı
Giriş
Devrim “belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik” anlamına gelir. Her devrimin ertesinde birçok insanın kaderini, hayatını, tutumunu, fikirlerini etkileyecek değişiklikler olur. Her insan bu yeni süreçte var olan konumunu (en azından) korumaya çalışacaktır. “Yeni olanın budanması, tamamen yok edilmesi ve önceden olduğuna dönülmesi” gibi bir olgu tarihteki neredeyse her devrimin ertesinde ortaya çıkmış ve neredeyse hiçbirzaman başarılı olamamıştır. Yeni süreçte varlığını sürdürebilmenin tek yolu, bu yeni sürece adapte olabilmekten geçer.
Şu an hepimiz, bilgisayar gibi veri saklama ve işlemede; internet gibi iletişimde devrimler yaratan icatların daha önce hiç olmadığı kadar kitleselleştiği bir döneme tanık oluyoruz. Bu gelişmiş veri saklama ve transfer etme yöntemi kuşkusuz fikir eseri üreten kişileri ve o alanlardan para kazanan kişi ve kurumları etkiledi. İletişim teknolojilerindeki değişmelere paralel olarak, mp3 formatındaki dosyalar az yer kapladığı için kolay transfer edilebiliyor ve bu durum müziklerin internet aracılığıyla dağılmasına neden oluyor. Yapımcılar ve sanatçılar bu durumdan oldukça rahatsız. Bu yazıda mp3 ve önlenemez yayılışının müzisyenler üzerindeki (olumlu-olumsuz) etkilerini analiz edip, çözüm önerilerimi sunmaya çalışacağım.
Korsan ve mp3 kavramları
Mp3 (MPEG Audio Layer 3) bir ses dosyası saklama formatıdır. Diğer ses dosyası formatlarından farkı ise, sadece insan sesinin duyabildiği bir aralıktaki frekansların sıkıştırılarak saklanmasıdır. Bu da diğer ses dosyası formatlarına göre 15 kata kadar daha az yer kaplamasını sağlar. Bu özelliği ona kolayca transfer edilebilir nitelik kazandırır. Korsan ise, izinsiz çoğaltılan kitap, kaset vb. ni tanımlamak için kullanılır. Korsan, neredeyse her alanda kendini gösterir ve markaların, ürünlerin vs taklit edilmesi hadisesidir. Yani teknolojiyle doğrudan ilişkili değildir. Korsan albüm ve mp3, müzisyenler için benzer birtakım sonuçlar doğursa da temelde korsal albüm ve mp3 tamamen farklıdır.
Korsan albüm kavramı, yasalarda tanımı açık olan ve çok uzun süredir var olan bir kavramdır ve mp3’ten çok önceri de vardı; kasetler taklit edilerek satılıyordu. Bu yazıda korsan albüm kavramını incelemeyeceğiz. Oysa mp3’ün müzisyenleri ilgilendiren kısmı, -korsan olarak CDlerde ya da DVDlerde satışı gibi istisnalar dışında (ki mp3 ün asıl yayılma alanı internettir) kar amacı güdülmeden, sadece insanların ellerindeki müzikleri birbiriyle paylaşmasıdır. Bu durumun albüm satışlarına çok ciddi darbeler vurdu ve insanlar albüm almak yerine bir şekilde edindikleri mp3 formatındaki müzikleri dinlemeye başladılar. Bu durum, sanatçıları Meclis’e yürütecek kadar etkiledi.
Albüm Kavramı
Albüm kavramıyla ilk olarak plaklarla tanıştık. Bir stüdyo ortamında, sanatçı, eserlerini bir ses alıcıya kaydediyordu ve dinleyiciler pikap denen çalıcılarla sevdikleri sanatçıları dinleme fırsatı buluyordu. Kuşkusuz, plağın ortaya çıkışı da kendi zamanında birçok olgu üzerinde köklü değişikliklere neden oldu. Bunlar; müziğin dinleyiciye ulaşma şeklideki değişiklik ve müziğin ulaşma sıklığı üzerindeki değişiklik olarak sıralanabilir.
Müziğin dinleyiciye ulaşma şeklindeki değişiklikten kısaca bahsedecek olursak; daha önceleri müzik, sadece canlı olarak dinleyiciye ulaşıyordu. Kırsal kesimlerde ozanlar ya da profesyonel müzisyenler düğün, bayram, şenlik gibi özel günlerde insanlara kendi müziklerini canlı olarak icra ediyorlardı. Kentlerde de durum çok farklı değildi. Müzisyenler yine özel günlerde müziklerini icra eden profesyonellerdi. Plaktan kısa süre önce insanları bir diğer müzikdinleme şekli olan radyolarda ise durum çok farklı değildi. Yine bir sanatçının müziğini canlı olarak icra etmesi üzerine kuruluydu.
Albümlerin, müziğin insanlara ulaşma sıklığı üzerindeki etkilerden kısaca bahsedecek olursak; insanların daha önceleri sadece canlı olarak (ya da sınırlı sayıda insanın edinebildiği radyolar aracılığıyla) ve belirli zamanlarda dinleme imkanı bulduğu müzik, artık çok daha ucuza (bir müzik grubunun o devirde çıkıp çalması ucuz birşey olmasa gerek) ve istedikleri zaman dinleyebildikleri bir kavram haline geldi. Bu sayede insanlar canlı olarak dinleme imkanı bulamadıkları insanları plaklarını alıp dinleyebiliyorlardı. (Örneğin; Zeki Müren’i kaç kişi dinleyebilirdi canlı olarak?). Albüm olgusu, müziğin yayılmasını ve dinlenebilirliğini artırdı fakat bu işten para kazanan birçok profesyoneli de işinden etti; diğer yandan da yeni bir alanın doğmasına neden oldu. Stüdyo müzisyenliği.
Bir alandan para kazanılabiliyorsa, o alandan büyük karlar elde etmek isteyen insanlar da olacaktır. Müzik de artık sonunda “sektör” sözgüğüyle anılabilecek bir ifade haline geldi ve müzik üretimi artık eski günlerdekine kıyasla bambaşka bir boyuta ulaştı. Bu işe para yatıran, dev yapımcılar ortaya çıktı. Tıpkı her sektörde olduğu gibi çeşitli müşteri kitlelerine hitap edecek çeşitli ürünler üretilmeye ve pazarlanmaya başladı. Bazı ürünlerden uzun vadede büyük karlar hedeflenirken bazı ürünlerden de kısa vadeli düşük karlar gözetildi. Sonuçta o artık bir sektördü ve sanatsal kaygıların yanısıra, bir iş alanı olarak kendi koşulları içerisinde de değerlendirilebilirdi.
Mp3 ile Yaşamaya Alışmak
Kişisel kanaatimce mp3 ve yayılışı konusu yanlış bir bakış açısına kurban gidiyor. Bir müzisyenin amacı albüm çıkarmakmıdır yoksa dinleyicisine ulaşmakmıdır? Günümüzde dinleyiciye ulaşmanın bir yolu olan albüm çıkarmak bir araç olmaktan çok amaç olmuş gibi görünüyor. Sanatçının amacı albüm çıkarmak olamaz, -en azından olmamalı. Albüm çıkarmak, dinleyiciye ulaşmak için kullanılabilecek yöntemlerden sadece biridir. Konser vermek, bar ya da gazino gibi bir yerde sahne almak, sokak çalgıcılığı; ya da radyoda, televizyonda program yapmak vs. de birer yöntemdir. Günümüzde bu yöntemler içinden en yaygın olanı albüm çıkarmak. Sadece bu amaçla çalışan bir kişiye yönelik bir eleştirim yok tabiki ama gerçek bir sanatçının mutlak amacı bu olamaz. Bu sadece günümüzde en geçerli olan yöntem budur.
Prof. Dr. Ahmet Mete IŞIKARA’nın, hepimizin bildiği bir cümlesi var: “Depremden korkmamalıyız. Onunla yaşamaya alışmamız lazım”. İşte bu cümle günümüzde müzisyenler için de yeniden yorumlanması gereken bir cümlerdir. Bana göre mp3ten (ya da herhangi başka bir yenilikten) korkmakla bir yere varılamaz. Müzisyenlerin onunla yaşamaya alışmaları lazım.Sebebine gelince; teknolojik ilerlemenin bir sonucu olan bu gelişmenin analizini doğru yaptığımız zaman şu daha net görülecektir ki bütün bu süreç daha yeni başlıyor ve internet gibi bir ortam ise günümüzde yasakların uygulanmasının en zor olduğu ortamdır. Buna şöyle bir örnek vermek istiyorum. Bütün bu gelişmelerin nedeni olan bu teknolojik ilerlemenin -kendi bir kaç aylık cirolarıyla dünyadaki bütün müzik sektörünü ele geçirebilecek olan- mucitleri bile kendi ürünlerinin kopyalanmasına, dağıtılmasına engel olamıyor. Buna değişik çözümler gelişiriyorlar. Yasaklama yollu her çözümün başarısız olduğu en azından sürdürülebilir kesin bir çözüm sunamayacağını fark etmiş olacaklar ki değişik çözümler geliştriyorlar. Bir diğer husus da, yasaklar arttıkça o yasakları delmeye heveslenen, daha gayretli, daha çalışkan insanlar ortaya çıkıyor. Bu durumu dünya devi şirketler bile kontrol edemiyorken ya da direkt müdahaleden çekiniyorken, müzik piyasası gibi devede kulak bir sektör için düşünmek, hayal etmek ve bunu insanları kötülüyerek ya da iyi niyetlerine sığınarak yapmaya çalışmak gerçekten ilginç bir durum. Bu teknolojiyi bugünlere getiren başlıca firmalardan olan ve aylık cirosu milyarlarca dolarla ölçülen Microsoft’un ürünlerinin halen (kendi istatistiklerine göre) aşağı yukarı yüzde 60’ı lisanssız kullanılıyor ve lisanssız kullanımın başlıca yayılma alanı internet. Hatta bu kişiler konuya o kadar hakimler ki, kaç kişinin lisanssız, kaç kişinin lisanslı kullandığının kesin istatistiklerini bile verebiliyorlar. Muhtemelen Microsoft isteseydi, tek bir hareketle bütün lisanssız Windowsları internete girdikleri an kilitleyebilirdi. Ama bu şekilde bir yasaklamanın kendisine orta ve uzun vadede getirisi olmayacağının farkında olacak ki hep bir uzlaşma yolu aramıştır ve çok farklı çözümler üzerinde durmuştur. O insanları potansiyel bir müşteri gibi görür ve bir şekilde onları kazanmaya çalışır. Bence müzik üreticileri de zaten mümkün olmayan bu tarz bir yasaklama üzerine zaman, para ve enerji harcayacakları yerde yeni koşullara uygun, uygulanabilir ve sürdürülebilir çözümler üzerinde çalışmalılar.
Sanatçılar İçin Çözüm Önerileri
Sanatçılar mp3le yaşamayı öğrenmeli. Var olan durumun derinleşerek daha da ileri gideceği ama asla ve asla geriye gitmeyeceği gerçeğini kabul ederek, makul ve uzun vadeli, yartatıcı çözümler geliştirmeleri gerekiyor. Artık şu da bir gerçek ki, insanlar müzikten kazandıkları parayla özel uçak alamayacak, turizm – taşımacılık sektörüne giremeyecek, inşaat, gıda, tekstil vs. gibi alanlarda yatırım yapamayacaklar. Bu paralar ancak o insanların -toplumun genelinden çok daha iyi koşullarda- yaşamlarını idame etmelerini sağlayacak.
Mp3’ün sanatçılar için fayda zarar hesabını yaparken sadece albüm üzerinden düşünmenin yanlışlığı ortadadır. Bukadar hızlı yayılabilen birşey, eğer doğru kullanılabilirse sanatçı için çok faydalı da olabilir. Sanatçıların teknolojik gelişmeler karşısında uğradıkları mağduriyeti çözme hususunda bazı çözüm önerilerim olacak. Bunları aşağıda madde madde sıralayacağım.
1. Stüdyo gelirlerinin, gelir kalemleri içerisineki payının azaltılması: Günümüzde müzisyenlerin gelirlerinin tamamına yakını stüdyo gelirlerinden oluşuyor. Zaten mp3 ün bukadar sarsmasının en önemli nedeni de bu. Bir sanatçının tek gelir şeklinin stüdyo geliri olamayacağını yukarıda anlattım. Alternatif yöntemler üzerine gidilebilir. Örneğin, konserler bu işi için biçilmiş kaftan. İnsanlar konserlerden albüme göre kat kat daha fazla keyif alırlar ve eğer onlara doyurucu konserler sunulabilirse ve bunların sayısı artırılabilirse bu gelir kaleminden gelen gelir miktarı da artacaktır ve böylece mp3ün verdiği zarar azalmakla kalmayıp tam tersine mp3, hızlı dağılabilmesi sayesinde olumlu bir rol bile üstlenebilecektir. Kaliteli konserler üretmek, gerçekten zaman ve emek isteyen bir süreçtir. Konser demek sadece öylesine sahnede şarkı söylemek değildir. Seyirciyle karşılıklı paslaşmalarla, iyi seçilmiş repertuarlarla ve belirli bir sahne dramaturjisi içerisinde verilen konserler seyirciyi tatmin edecekdir ve dinleyicide konserlere yönelik talep de büyüyecektir. Bu şekilde müziğin geleceğinin sahne sanatlarıyla daha yakından ilgili, ve canlı performansa dayalı bir yere evrilmesi muhtemeldir. Özetlersek, konserler vasıtasıyla mp3 ün verdiği zarar ortadan kalkar ve tam tersine mp3, bedava tanıtım ve reklam yapan, yararlı bir araç haline gelir. Konserler de gelir kalemlerinin büyük payını oluşturur. Şu gözardı edilmemeli; “canlı performansın korsanı ol(a)maz”.
2. Kısa çıkışlar hedeflenen geçici eserler yerine kalıcı eserler üretilmesi: Müzik piyasasında bir dönem yaygın olan birşey de, kısa sürede büyük karlar hedeflenerek hızlı çıkışlara yönelik basit eserler üretmek. Bu tür ticari yapımları aşağılamak ya da eleştirmek yanlış bir tutum olacaktır. Sadece; değerlendirme yapılırken, o eserler ticari birer ürün olarak değerlendirilebilir ve sanatsal kaygıların ağır bastığı eserlerden faklı bir kategori içerisinde incelenebilir. Mp3 gibi müzik kayıtlarının çok hızlı yayılabildiği bir araç sayesinde kalıcı olmayan eserler çok kısa sürede tüketiliyor. Yani daha önce birkaç ay popüler kalabilen bir şarkı birkaç gün içerisinde popülerliğini yitirebiliyor. Onun için; çabuk tüketilemeyecek, kalıcı eserlerin üretilmesi şarttır. Aksi takdirde, yeni koşullar içerisinde tutunabilmek giderek imkansızlaşacaktır. Örnekler vermek istiyorum. 90’lı yılların popüler müzik ortamını hepimiz geliç otu gibi türeyen popçularla hatırlarız. Genelde insanların diline çok kolayca takılabilecek basit bir ezginin farklı aralıklarda tekrarı üzerine kurulmuş (ekseriyetle 4/4 ya da 9/8 lik, Frigyen ya da Minor gamda) bir şarkıyla ani bir çıkış yakalanır, ve daha sonra yapabiliyorsa bir süre popüler olur insanlar arasında. Tabi bunu destekleyen güzellik, yakışıklılık, espri yapabilme, sansasyonel bir yaşm tarzı, hazin hayat hikayesi gibi insanların ilgisini ve dikkatini çekebilecek öğeler de olmalıydı. Bu insanlar bir dönemimizin “sanatçılarıydı”. Şu an örnek vermek için bile isimlerini hatırlayamıyorum. Her neyse, sonuç olarak kolay tüketilemeyecek kalıcı eserler üretilmesi artık sanatçılar için bir avantaj değil bir zorunluluktur.
Kalıcı eserler verdiği halde kendisini tanıtamayan, dnleyicisine anlatamayan bazı sanatçılar da mp3 sayesinde hakettikleri başarıya kavuşmuşlardır. Örneğin; Orhan Gencebay ya da Müslüm Gürses dinlemek bir dönem insanlar arasında “onur kırıcı” kabul edilen bir davranıştı. Hele de eğitim düzeyi belirli bir aşamayı geçmiş ş-insanlar arasında. Ama günümüzde bu insanların bize anlatıldığı gibi “psikopat müziği” yapmadığı, gayet köklü, tutarlı, özenli, üzerinde kafa yorulmuş eserler ortaya koydukları görüldü. Bu durum, hem o kişilerin itibarını hem de dinleyici sayısını artırdı ve dinleyici kitlesini de değiştirdi. 90’ların başında entellektüeller tarafından “gecekondu müziği” ya da “alt kültür müziği” yapmakla itham edilen sanatçılar, günümüzde yaygın olarak minimum lise mezunu bir kitle tarafından dinlenmektedir. Geçmişte toplumdaki kaderciğilin, bezginliğin sebebi gibi gösterilen bu insanlar günümüzde üniversitelerdeki panellere çağırılıyorlar. Kendilerini, birikimlerini ve insanlığa bırakmak istediklerini geç olmadan anlatabildiler. Bugün neredeyse her mp3 arşivinde Gencebay’ın ya da Gürses’in bir kaç şarkısını görebilirsiniz. Ben, kendilerini anlatabilmelerinde ve gerçek dinleyicilerine ulaşabilmelerinde mp3ün en etkili araç olduğunu düşünüyorum.
Bir diğer örnek de, geçtiğimiz yıl İstanbul Caz Festivali kapsamında İspanyol gitar virtuözü Paco De Lucia, Harbiye Açıkhava Tiyarosu’nda bir konser verdi. En ucuz bilet 30 YTL olmasına rağmen, salonda ayakta duracak yer yoktu, hatta birçok insan o koca salona giremedi. 1995 yılında aynı sanatçı İzmir’de bir konser vermişti ve konserinde 500 kişi bile yoktu. Bu farkı yaratan ne olabilirdi? Elimde istatistiksel veriler yok ama o dinleyicilerin tamamına yakınının sanatçının hiçbir albümünü almadığını söyleyebilirim. Türkiye gibi kendine uzak bir coğrafyada bukadar dinleyiciyi toplayabilmek, bir gecede birçok albümün hasılatından fazla gelir elde edebilmek, mp3 gibi hızlı transfer edilebilen ve yoğurt mayası gibi çoğalabilen bir ses dosyası formatının nimetlerindendi.
3. Teknolojik gelişmelerin maliyetler üzerindeki düşürücü etkisinden yararlanılabilir: Teknolojinin nekadar hızlı bir değişim ve dönüşüm gösterdiği aşikar. Buna sadece olumsuz tarafından bakmak haksızlık olur. Para anlamında da olumsuz bakamayız. Teknolojik gelişmelerin bir diğer etkisi de stüdyolar üzerinde oldu. Stüdyo ortamının ses kalitesini artık birkaç bin dolara yapılabilecek bir ev stüdyosu ile yakalamak bile mümkün.
Buna ek olarak, CDnin artık ucuz olması ve giderek daha da ucuzlaması da önemlidir. Benim asıl alanım yazılım olduğu için teknoloojik gelişmeleri saniyesi saniyesine takip ediyorum. Şunu söylemek istiyorum; şu an CD kasetten daha ucuz maliyetle üretilebilen bir veri taşıma aracıdır ve kasetten daha pahalıya satılması için teknik olarak hiçbir sebep yoktur. CD ilk çıktığı zamanlar sadece maliyetli olmasının yanında prestijli bir yönü de vardı. Yani “eğer bu adam CD çalıcı alabiliyorsa parası da vardır” dan hareketle CD, kasetin neredeyse iki katı fiyatına satılıyordu. Ama günümüzde CD heryerde çalınabiliyor ve maliyet olarak ilk çıktığı zamanlara göre çok daha ucuz. Şu an Kalan Müzik’in kaset fiyatlarına baktım ve 6 YTL, siteden satış fiyatı ise 5 YTL. Bu şu anlama geliyor; CD en fazla 5 YTL ye satılarak da kar edilebilir. Eğer CD fiyatları düşürülürse -ki en az yarıyarıya bir düşüşten sözediyorum, satılan albüm tane sayısı tane başına yapılmış olan indirimden daha yüksek bir oranda satılacak ve böylece kar artırılmış olacak. Böylece mp3’e kaliteli br alternatif oluşturulabilir; çünkü CD den elde edilen ses kalitesinin mp3’ten nekadar üstün olduğu bilinen bir gerçek. Müzik firmalarının bu indirime direnmeleri, korsan albümü ve mp3 paylaşımını istemeden olsa da körüklemektedir.
Yapımcılar İçin Çözüm Önerileri
Bu yazıyı kaleme alırken, konuyu sadece sanatçı ve dinleyici üzerinden ele aldım ve onun için yapımcılar için söyleyeceklerin çok daha sınırlı olacaktır. Öyle zannediyorum ki, yapımcılar bu konuyu detaylıca düşünüp, kendi gelir gider hesaplarını iyi yapıp yolarını çizebilirler ama eğer müzik işiyle uğraşmaya devam etmek niyetindelerse, mp3 sorununa naçizane çözüm önerilerim şunlar olacaktır:
1. Yukarıda da belittiğim gibi CD fiyatların düşürülmesi. CD fiyatları daha makul seviyelere çekilise mp3’e güçlü bir alternatif oluşturulmuş olur ve insanlar mp3 yerine mp3ten çok daha kaliteli olan CDyi almaya yönlendirilebilir.
2. Stüdyo ürünlerinin pazarlanmasından çok organizasyonlara yatırım yapılması. Şöyle ki; sanatçıların konserleri sahne tasarımından repertuarlara kadar özenle hazırlanıp, buna yurt çapında organizasyonlar yapmak. Bu hem yapımcı firmaya hem de sanatçıya büyük kazançlar sağlayacaktır. Tabi bu stüdyoya göre daha zahmetli bir süreçtir. Bu noktada mp3, önceki halinin tam tersine faydalı bir hal alır ve sanatçının gerek yurt içinde gerek yurtdışında tanınmasına, reklamının yapılmasına vesile olur. Görünen en makul çözüm de budur bence. Kârlılık açısından bakıldığında ise, kar marjı düşük olmasına karşın, geri dönüş süresinin çok kısa olması da cazip görünüyor.
Sonuç
Sonuç yerine birşeyler söyleck olursak, iletişim teknolojilerindeki hızlı değişim birçok kavramı kökünden değiştirdi. Bu yeni ortamda eski olanı arzulamak, ona dönmeye çalışmak gibi başarısızlıkla sonuçlanacağı baştan belli olan ütopyalar peşinde koşmak yerine, yeni süreci analiz edip, yeni sorunlara yeni çözümler üretmek gerekiyor. Bu sorun sadece müzik piyasasının sorunu değil müzik piyasasından çok daha büyük olan yazılım piyasasının da sorunudur. Yazılım devi firmalar kestirip atma ya da direkt olarak yasaklama gibi çözümlerden çok lisanssız kullanıcıları potansiyel birer müşteri gibi görüp bir şekilde bu durumdan faydalanmaya çalışıyorlar. Sanatçılar da mp3 dinleyicisini “kendi malını çalan hırsızlar” olarak değerlendirmekten vazgeçip onların potansiyel dinleyiciler olduğundan hareketle bir şekilde o kitlelerle uzlaşma yöntemleri aramalılar ve belki de Meclis’e “yeni konser salonları yapılması” için yeniden gitmeliler.
Süleyman C. ÇIPLAK, Boğaziçi Üniversitesi
Bu yazı ilk olarak www.etnikmuzik.com‘da yayınlandı.